Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
tesbihat
s.a namazlardan sonra sesli tesbihat yapmak doğru mudur..geniş bir şekilde açıklarsanız bu tesbihat konusunu sevinirim
Halis ECE
Tesbih-tahmid-tekbir ve zikirde âtesbihâ kullanmak
Farz namazlardan sonra okuduğumuz tesbih-tahmid-tekbir ve zikir esnasında kullandığımız ve adına âtesbihâ dediğimiz boncukları kullanmak bidâat mıdır değil midir?
Belki bu soru pek çoğumuza abesle iştigal gibi gelebilir. Asırlardır Müslümanlar arasında yaygın olarak kullanılan bu şeyin bidâat olması düşünülebilir mi, diye akıllarından geçebilir. Ama maalesef zaman-zaman gündeme geldiği de bir gerçek⦠Nitekim sitemizde de bu yönde yeni bir tartışma mevzuu olmuş. Bu çalışmayı da o vesileyle yapmış olduk.
***
TESBİH KULLANMAYA BİD'AT DİYENLERİN GÖRÜŞLERİ
Dilerseniz mevzuyu evvela bidâat diyenlerin görüşleri açısından ele alalımâ¦
Onlar diyorlar ki; âBoncuklarla yapılan tesbih bid'attır; çünkü Hz. Peygamberâin (s.a.v.) zamanında olmayıp, O'ndan sonra icad edilmiştir. Lugat âlimleri, âtesbih'in yeni bir kelime olduğunu ve Araplar'ın bu kelimeyi tanımadığını söylerler. Bu itibarla nasıl olur da, Rasûlullah (s.a.v.), ashabına bilmedikleri bir şeyi tavsiye eder?
"İbn Vaddah el-Kurtubi, Salet b Behram'dan rivâyet ettiği bir eserde;
'İbn Mesâud boncuklarla tesbih çeken bir kadına uğrar, onları kopartıp atar. Sonra da taşlarla tesbih çeken bir adama gelir ve ayağı ile vurur. Ardından şöyle der: 'Çok ileriye gittiniz! Karanlık bid'atlara daldınız! Hz. Muhammedâin (s.a.v.) ashabını ilimde geçtiniz!" [1]
Boncuklarla tesbih çekmek Rasûlüllahâın (s.a.v.) yoluna muhâliftir Bu mevzuda Abdullah b. Amr şöyle der:
"Rasûlullahâı (s.a.v.) sağ eliyle tesbih ederken gördüm." [2]
Diğer taraftan biri gelip de, parmaklar ile olan tesbihin, adet çoğaldıkça sayısının muhafazasının imkânsız olduğunu söylerse, ona şöyle deriz: Bu karmaşıklığa sebep, diğer bir bid'attır. Yani dinimizde gelmediği şekilde, Allah Teâlâ'nın çokça belirli bir sayıda zikredilmesidirâ¦. Sahih sünnette sabit olan en çok zikir adedi yüz'dür Bunu da âdet edinen kişi kolaylıkla, yanlışsız bir şekilde yapabilir. Parmaklarla tesbihin daha faziletli olduğuna ittifak etmelerine rağmen, boncuklarla yapılan tesbih, parmaklarla sünnet olan tesbihi fiilen bitirmiştir. [3]
Bildiğimiz tesbihlerin kullanılmasının bidâat olduğunu söyleyenlerin görüşleri böyleâ¦
***
"TESBİH"İN BİD'AT DEĞİL SÜNNET OLDUĞUNU SÖYLEYENLERİN GÖRÜŞLERİ
Şimdi de gelelim bunun bidâat olmadığını, bilakis sünnet olduğunu söyleyenlerin görüşlerineâ¦
Feyyûmî el-Misbahâda şöyle dedi: âAllah (c.c.) mahlûkatı ibdââ etmekle ibdââ etti, yani onları modelsiz olarak yarattı. Ebdaâtü ve Ebdaâtühü onu çıkardım ve ihdâs ettim demektir. Bu manaâdan olarak muhâlif hale bidâat denilmiştir. Bidâat ibtidaâdan isimdir. Yükseklik manasına gelen rifâat'ın irtifaâdan gelmesi gibi⦠Genelde bidâat tabiri dinde noksanlık yahut fazlalık olan şeylerde kullanılmıştır. Lakin bunların da bir kısmı kimi zaman mekruh olmaz ve mubah bidâat olarak isimlendirilir.â
Hadis-i şerifte buyruldu ki: âKim İslâmâda iyi bir çığır açar da, kendinden sonrakiler onunla amel ederlerse, onunla amel edenlerin sevaplarının aynısı, o çığırı açan kimseye yazılır ve öbürlerinin sevaplarından da hiçbir şey eksiltilmez. Kim de İslâmâda kötü bir çığır açar, kendinden sonrakiler de onunla amel ederlerse, onunla amel edenlerin günahlarının aynısı, o kötü çığırı açan kimseye yazılır ve öbürlerinin günahlarından hiçbir şey eksiltilmez.â [4]
Hz. Ömerâin (r.a.)âBu ne güzel bir bidâattirâ, [5] sözü bu türdendir. Bu (terâvîh namazının topluca kılınması) hayırlı fiillerden olunca ve methedilen fiillere dâhil bulununca, onu bidâat diye isimlendirip methetmiştir. Çünkü Nebi (s.a.v.) onu bu şekliyle onlara sünnet kılmamıştır. Onu bazı gecelerde kılmış sonra da terk etmiş, ona devam etmemiş, onun için insanları toplamamıştır.
Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) işlediği mübahların tamamı ümmet tarafından bilinir, görülmüştür diyemeyiz. Nitekim kendisi işlediği zaman, ümmetine farz olması yahut meşakkatli hale gelmesi korkusuyla bazı mendupları kasten terk etmiştir. O yüzden kim Rasûlüllahâın (s.a.v.) bir şeyi yapmadığını söyleyerek, o şeyin haramlığını iddia ederse, hakkında delil bulunmayan bir şeyi iddia etmiş olur.
Bidaâatle murad edilen, Şeriatın kendisine delalet edeceği aslı bulunmayan şeyler türünden yapılan icatlardır. Şeriatâtan kendisine delalet edecek bir aslı bulunan şeyler ise, lugat olarak her ne kadar bidâat tabir edilse de şeriatâça bidâat değildir.
***
BEŞ KISIM BİD'AT VARDIR
Nevevî (rh.) şöyle demiştir: Rasûlüllahâın (s.a.v.) âHer bir bidâat sapıklıktırâ sözü, sınırlandırılmış bir umûmî hükümdür. Kastedilen bidâatların çoğunluğudur.
Lugat âlimleri demişlerdir ki; bidâat demek, geçmiş misali/aslı olmadan yapılan her bir iştir.
Âlimler de bidâatın beş kısım olduğunu söylemiştir:
Vacip, mendub, haram, mekruh ve mübah.
Vacip olan bidâatlerden birisi, kelam âlimlerinin mülhid ve bidâatçılara karşı delilleri ortaya koymaları ve benzeri şeylerdir.
Mendub olan bidâatlerden biri de ilmi eserler yazmak, medreseleri, tekkeleri ve buna benzer hizmet mahallerini bina etmektir.
Mübah olan bidâatlerden biri de değişik yemekler ve benzeri şeylerde genişliktir.
Haram ve mekruh olan bidâatler ise açıktır. Bu anlatılanlar bilinirse, hadis-i şerifin aslında manası genel olan fakat sınırları (başka deliller yüzünden) daraltılan bir hadis olduğu da kolayca anlaşılır.
Hz. Ömerâin (r.a.) âNe güzel bidâatâ sözü de bunu teyid etmektedir.
İmâm Şafii şöyle demiştir: 'Şeriattan dayanağı olan her şey, selef/öncekiler onu yapmasa da bidâat değildir. Zira selefin onunla amel etmeyi terk etmesi, bazen o anda kendileri için mevcut olan bir mazeret sebebiyle yahut ondan daha üstün bir şey vesilesiyle yahut da onun bilgisi tamamına ulaşmaması dolayısiyle olmuş olabilir.'
***
ASHAPTAN İBN-İ MES'UD VE EBÛ MÛSA'L-EŞ'ARÎ'NİN GÖRÜŞLERİ
İmâm Dârimi (rh.), Sünen'inde yaptığı bir rivâyette, Ebû Mûsa'l-Eşâarî (r.a.) mescidde ellerinde küçük taşlar bulunan insanlardan meydana gelen bir zikir halkası görmüştü. Birisi, yüz defa tekbir getirin, diyor, yüz defa tekbir getiriyorlardı. Sonra yüz defa lâ ilâhe illallâh deyin diyor, onlar da yüz defa lâ ilâhe illallah, diyorlardı. Yüz kere sübhanallah deyin, diyor onlar da yüz defa sübhanellah diyorlardı. Ebû Mûsâ'l-Eş'ari bunu hayırlı bir iş, İbn-i Mes'ud da bidâat olarak gördüklerini söylüyorlardı. Yani taşlarla topluca zikretmeyi bir sahabi güzel ve hayır diğeri de bidâat ve şer olarak görmüştür.
Yine Sahabilerden bazıları, Kurâânâın toplanıp Mushaflaştırılmasını, Rasûlüllah (s.a.v.) tarafından yapılmadığını söyleyerek bidâat diyorlardı. Hz Ömer (r.a.) ise bidâat olarak görmedi. Hz. Ömerâin teravih namazını cemaatle kılma uygulamasına da bazı sahabe bidâat demiştir.
Kimi âlimlerin sahabi kavlini hüccet/delil görmediği rivâyet edilse de İslâm âlimlerinin Cumhuru/çoğunluğu onu delil görüp, bağlayıcı kabul ederler. Hanefîler de onlardandır. Hatta bazı rivâyetlerde, bunu, İslâm âlimlerinin sadece cumhuru değil, hepsi kabul eder. Yanlız bir sahabi kavline ters, başka bir sahabi kavli varsa, tercihe gidilir, içlerinden birisi alınır. [6]
***
SUFİYYE ERBABI EBÛ MÛSA'L-EŞ'ARÎ'NİN GÖRÜŞÜNE UYMUŞTUR
Sufiyye/maneviyat erbabı da burada sahâbeden birçoklarının fiilini ve Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) takriri sünnetlerini esas olarak, başka birisinin sözünü almamıştır. Başka birçok delilden istifâdeyle Abdullah İbn-i Mes'ud'un değil de, Ebû Mûsâânın (r.anhüma) kanâatini seçmişlerdir. Evet, Abdullah İbn-i Mesud'un Sünneti muhafazadaki hassasiyeti her türlü takdirin üstündeydi; lakin öte yanda Rasûlüllahâın (s.a.v.) takrirleri ve sahâbeden (r.anhüm) taşlarla tesbih edenler de vardı. Nitekim bu taşlarla zikir hususunda İmâm Celâleddin es-Suyûtî müstekil bir risale de yazmıştır. Ondan istifâdeyle aşağıya birkaç rivâyet alıyoruz.
Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâi, İbn Mâce, İbn Hibbân ve Hâkim Sa'd İbn-i Ebî Vakkasâtan (r anh) rivâyet etmişler. Tirmizî bu rivâyetin hasen, Hâkim de sahih olduğunu söylemişlerdir. Sa'd ve Nebi (s.a.v.) bir kadının yanına girmişler⦠Kadının önünde hurma çekirdekleri veya küçük taşlar vardı; tesbih ediyordu. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) âBundan daha kolayâ veya (râvînin tereddüdü) âdaha efdâl olanı sana haber vereyim mi?â buyurdu. Burada da inkâr/reddetme/kabul etmeme bulunmayıp, takrir/tasvip vardır.
Ahmed İbn-i Hanbel, ez-Zühd'de Yunus İbn Ubeyd'in anasından şöyle dediğini rivâyet etti: âEbû Safiyye'yi -ki O Rasûlüllahâın (s.a.v.) ashabındandı ve komşumuz idi- küçük taşlarla tesbih ederken gördüm.â
Bu rivâyet benzer bir lafızla, Hilal el-Haffar'ın Cüz'üânde, Beğavi'nin el-Mu'cemu's-Sahâbeâsinde ve İbn-i Asâkir'in Târih'inde de mevcuttur.
İbn-i Sad ve İbn-i Ebî Şeybe el-Musannef'te, Sad İbn-i Ebî Vakkas'tan, taşlarla tesbih ettiğini, rivâyet etmiştir.
Ahmed İbn-i Hanbel de Zühd'de, Ebu'd-Derdâ'nın hurma çekirdekleriyle tesbih çektiğini, rivâyet etmiştir.[7]
***
HATİMLERİN, ZİKİRLERİN HALKA ŞEKLİNDE YAPILMASI
Daha çok tasavvuf ehlinin yaptığı Hatm-i Hâcegân başta olmak üzere sair hatimlerin, zikirlerin halka şeklinde olması ise, sünnet'te yer alan ilim ve zikir halkalarıyla alâkalı nice hadisten alınmıştır. Mesela bunlardan bazıları şöyle:
1) Ebû Vâkıd el-Leysî şöyle dedi: âRasûlüllah (s.a.v.) ile beraberken, gördük ki, bize üç kişi uğradı. Onlardan biri, halkada bir aralık/açıklık buldu ve oturdu.â [8]
2) âCennet bahçelerine uğrarsanız (orada) otlanın. (Oralardan yararlanın-gıdalanın.)â Ashap, 'Cennet bahçeleri de nedir', dediler. "(Cennet bahçeleri) zikir halkalarıdır" buyurdu.
Rivâyetleri daha da çoğaltmak mümkün; ancak bizce burada lüzumsuz. Bütün bunlar Sahâbeânin (r.anhüm) tatbikatıdır. Bu rivâyetler göz önünde bulundurularak, maneviyat ehlince topluca veya tek başına taşlarla zikretmenin bid'at olduğu tarafı değil de, hayır olduğu, güzel bulunduğu tarafı tercih edilmiştir
Şu halde taşlarla-tesbihlerle zikir Rasûlüllahâın (s.a.v.) takrirleri ve sahâbeânin (r.anhüm) amelinden alınma bir sünnettir.
Binaenaleyh takrîrî sünnete dayanan, tesbih-tahmid-tekbir ve zikirleri, tesbihler, taşlar, ipler vs. ile yapmak bidâat değil, müstehaptır, sünnettir.
İbn Saâd'ın tahric ettiği bir esere göre, Saâd bin Vakkas (r.a.), küçük çakıl taşlarıyla tesbihlerini sayardı. İmam Ahmedâin de tahric ettiği bir esere göre, Ebû Hureyreânin (r.a.) de kendisine mahsus, ikibin düğümlü bir ipi vardı; onunla tesbihlerini sayardı.
Deylemîânin Firdevsiâden tahric ettiği Hazret-i Aliâden (r.a.) gelen merfûâ bir hadiste şöyle buyrulur: âNe güzel hatırlayıcıdır şu tesbih.â Nasreddîn Elbânî bu hadisin mevzuâ olduğunu söylemişse de, Şeyh Abdullah Hererî Habeşî, reddiyesini yazmış olduğu risalede, bu hadisin mevzûâ olmadığını kaydetmiştir.
İmam Suyûtî (rh.) bu hususta el-Minha fiâs-Sebhâ adlı eserinde şöyle diyor: Selef ve haleften hiçbir kimse tesbih ile zikrin sayılmasını mekruh görmemiştir. Bilakis onlardan büyük bir topluluk, zikirlerini tesbih ile sayarlardı.
Ebû Dâvudâun şarihlerinden Muhammed Mahmud Hattab (rh.), el-Menhelâde... Şeyh Halil Ahmed es-Sihâren-forî (rh.), Bezluâl-Mechûdâda... ve Avnuâl-Maâbûdâun yazarı, 1486 nolu hadisin şerhinde... Ayrıca el-Mubarekfurî (rh.), Tirmizîânin 3553. hadisinin şerhinde... Süyutîânin (rh.) ibaresini naklettikten sonra; âTesbih ile, taş ile, zikir ve tesbihlerin sayılmasını bidâat sayanların sözlerine asla bakılmaz, itibar edilmez.â demişlerdir.
Bunda asıl, Ebû Dâvud ve başkalarının tahric ettikleri, Saâd bin Vakkâs (r.a.) hadisidir. O diyor ki: Nebî (s.a.v.) ile birlikte bir kadının yanına gittim. Ne göreyim; önünde hurma çekirdekleri (yahut ufak taşlar) vardı. Onlarla tesbihlerini sayıyordu. Peygamber (s.a.v.) ona: "Bundan daha kolayını ve daha faziletlisini sana söyleyeyim: Subhânallahi adede mâ halaka fissemâi. Subhânallahi adede mâ halaka filâardi ve Subhanallahi adede mâ halaka beyne zâlike ve Subhanallahi adede mâ huve Halikun Vallâhu Ekber mislü zâlike velhamdü lillahi mislü zâlike ve lâ ilâhe illâ Billâhi mislu zâlike" buyurdu.
Rasûlüllah (s.a.v.) onu, taşlarla tesbih saymaktan men etmemiştir. Eğer mekruh olsaydı men ederdi.
İşte bu hadiste, taşlarla, tesbih taneleriyle tesbih ve zikrin sayılmasına delil vardır. Bu hadisi Tirmizi, Neseî, Ibnu Mâce, Hâkim ve daha başkaları tahric etmişlerdir. Kaldı ki, Elbânîânin mevzuâ saydığı Deylemîânin hadisini, Şevkânî de naklediyor ve mevzûâdur demiyor.
***
Hâsıl-ı kelâm netice-i merâm:
Namaz tesbihlerini parmakla saymak sünnettir, tesbihle de yapmak caizdir. Bidâat olan tarafı, tesbihe üflemek ve dili kıpırdatmaksızın tesbihi devretmektir.
Her hâlukârda hatimler, zikir, tesbih-tahmid-tekbir ve nefy u isbatın taşlarla, parmaklarla, tesbihle sayılması vârid olmuştur. Mesela Ebû Dâvud, Tirmizî ve Hâkimâin de tahric ettikleri, "Siz kadınlara tesbih, Tehlil ve Takdis gerek... Parmaklarınızın eklemleri ile bunları sayınız. Çünkü onlar (yaptıklarından) sorumludurlar. Lehte ve aleyhte konuşucudurlar. Sakın ha, gaflete dalmayın; unutursunuz.â mealindeki hadis-i şerif mevzuya delildir.
Münâvî (rh.) diyor ki: İmam Suyûtî, Celâleddîn Bulkîânin (rahmetullahi aleyhima) muasırlarından şunu nakletmektedir: Bu hadisin zahirine göre, şaşırmaktan emin olan kimseye nazaran parmaklarla tesbih saymak, tesbih ve taşla saymaktan daha efdaldir. Eğer emin olunmazsa tesbih ile yapılması efdal olur.
Evet birçok evliyanın ellerinde tesbih bulunmuştur. Hatta Cüneyd-i Bağdâdîâye (k.s.):
- Sen de mi tesbihi eline alıyorsun, denilince:
- Evet, bununla Rabbim Tealaâya (c.c.) kavuştum. Artık bu yoldan ayrılmam. Başlangıçta bunu kullandık; nihayette bırakmayız. Kaldı ki dilim, kalbim ve ellerimle zikretmeyi severim.â demiştir.
Tesbih kullanmanın mendub olmasının şartları vardır:
1) Dil ve kalp tesbihi birlikte yapmak yani cem'iyetle (dağınıklıktan uzak, derli-toplu) zikretmek...
2) Bunu çok gizli yapmak şarttır.
Yoksa gaflet halinde, ya da uyuklayarak elde tesbihi devretmenin; kalp ve dil dünya ile meşgul iken şakır-şakır tesbih çekmenin, en çirkin bidâat ve mekruhlardan olduğunu ve bunun sahibine hiçbir faydasının olmayacağını hatırdan çıkartmamak lazım.
Şeyh Ahmed Gümüşhânevî ve İmam Münâvî (rahmetullahi aleyhima) bu hadisin şerhinde yukardaki paragrafları özellikle yazmışlardır.
Bunlardan daha çirkini de, zamanımızdaki bir kısım âdetlerdir. Çoğu zaman karşılaşır, görürüz; kişi sağa-sola baktığı halde, kalbi çarşı-pazarda gezerken, Tevhid ve Tehlil hatmi diye durmadan tesbih tanelerini devrederler. Güya bu, mevtanın ruhuna okunan tehlilmişâ¦ Bunlar hele bir de para mukabilinde olursa, çok daha çirkin bidâattir. Bunun için yapılan vasiyetin batıl olduğunu, İbn Âbidîn (rahmetullahi aleyh) de açıklamıştır.
Keza namazdan sonra cemaat fertleri yahut imamın, tesbihleri dağıtmaları veya atmaları da çirkin bidâattir. Hele bir de adeta oyuncak gibi tesbihi alır, üfürür; dilini-dudağını hiç kıpırdatmadığı halde aşağıya yukarıya devreder ki... Bütün bunlar çirkin birer bidâattir. Kurtulmak için sünnete sarılmak gerek.
DİPNOTLAR
[1] el-Bid'a ve'n-Nehyu Anhâ, s. 12.
[2] Ebû Dâvûd, Sünen, 1, 230; Tirmizî, Sünen, 4, 255 (hasen olduğunu söylemiştir.); İbn Hibban, 2334; Hâkim, el-Müstedrek, 1, 547; el-Beyhakî, Sünen, 2, 253; ez-Zehebî'nin de ifâde ettiği gibi hadisin isnadı sahihtir.
[3] Selefiler Ve Tasavvufçuların Görüşleri.
[4] Müslim, İlim 15 âZekâtâ 69, Tayâlisî, el-Müsned, s 92 h No: 670, Humeydî, el-Müsned, c II, s 353 h No: 805, Ahmed b Hanbel, c 4 s 360-361.
[5] Buhârî, Sahih, Terâvîh Namazı, 2010.
[6] Geniş bilgi için Menar ve şerhlerine mesela, Fethu'l-Gaffar'a, 347-348 ve İ'la mukaddimesi Kavâid Fi Ulûmi'l-Hadis, 85-86-87'ye bkz.
[7] İmâm Celâleddin es-Süyuti, el-Minha Fiâs-Sibha, el-Hâvî liâl-Fetâvâ içinde, 2, 37-38.
[8] İmam Malik, Muvattaâ, Selâm: 4; İmam Ahmed, Müsned, 5, 219; Buhârî, Sahih, İlim, 8, Salat, 84; Ebû Dâvûd, Sünen, Edep, 14; Tirmizi, Sünen Edep, 12, İstiâzan, 29; Mu'cem, 1, 503.