Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim


İslam’da ilk itikat ayrılıkları / İbn-i Sebe

İSLAM’DA İLK İTİKAT AYRILIKLARI / İBN-İ SEBE

İslamiyet’te ilk itikat ayrılıkları Hz. Osman'ın şehit edilmesi hadisesinden sonra, Abdullah ibn-i Sebe adındaki münafık olan bir Yahudi’nin ortaya çıkması ile başlamıştır.
Müslümanların imanlarını bozmak, itikattaki birlik ve beraberliklerini parçalamak için çıkarılan ilk fitne hareketi budur.

İbn-i Sebe, Hz. Ali'nin halifelik meselesini bahane ederek, Müslümanları bölmek gayretine düştü. Kendisine taraftar toplamak ve onlara görüşlerini kabul ettirmek için, -Hz. Ali'nin Peygamber olduğundan, Allah-ü Teâlâ’nın ona hulul ettiğine- varıncaya kadar pek çok şeyler uydurdu. Bir kısım insanlar ona inandılar.
İbn-i Sebe’ye aldananların içinde siyasi hırs ve gayret ile hareket edenler çoktu. Böylece Hz. Ali taraftarıyız diyerek, İslam dinine bozuk inançlar karıştırdılar. Zamanla başka konularda da Ehl-i Sünnet’ten ayrılıp, kendi içlerinde çeşitli kollara bölündüler.

Rafıziler, Şiiler, Aleviler hep buradan türemiştir.

Bir de şu var, dört halife döneminde islamiyet hızla büyüdü. Yeni topraklar feth etti. farklı dinler ve farklı dillerden insanlar aramıza katıldı.

islamiyet hakkında yeterli bilgi sahibi olmayıp ve islamı henüz hazmedememiş bazı kesimler de böyle bir çıkışın peşine takıldılar.

Özellikle İran ve çevresindeki halklar zerdüştlük ve benzeri batıl dinlere sahiptiler. Fetih yoluyla kitleler müslüman oldular. Kitle psikolojisi diye bir şey var. Yani etrafındaki herkes konun komşun akraban yeni bir harekete dahil oluyor, hatta ülke yönetimin bile yönetimi, kanunları tüm nizamını artık İslam'a göre düzenlemeye başlıyor. Bu kitlelerin içinde samimyetle müslüman olanlar çoktu. Ama kitleye uyum sağlamak babından müslüman olanlar da çoktu. Adam daha dün belki ineğe ya da puta tapmış, bugün birisi ülkeni ele geçirerek diyor ki, bundan vazgeçeceksin. Tamam vazgeçiyor ama yılların alışkanlığı ve maddeye tapmanın getirdiği bilinçaltı bir refleks var. Samimiyetle müslüman olanlar bunlardan kolaylıkla vazgeçiyorlar, sürüye uymak babından müslüman olanlar dışarıdan vazgeçmiş gibi görünse de için için eski alışkanlıklarını arıyor. Girdiği yeni inanç sisteminde bunları arıyor. İşte İbn-i Sebe gibi birsi çıkıp da onlara istediği şeyi sununca, (İnsan tanrı, tanrının insanda tezahür etmesi vs. gibi) bu kitleler mal bulmuş mağribi gibi o bozuk inançlara atladılar. Bazıları cehaletten, bazıları ibni Sebe gibi bilinçli olarak. Tabi işin içinde siyaset de var. İşe siyasi olarak yaklaşanlar da çok. O devirlerde siyaset bugünkü gibi değildi. Dini liderler aynı zamanda siyasi liderlerdi. Bazen hiç dini kaygıya düşmeden sadece siyaset, milliyetçilik veya fanatizm adına birilerinin peşinden gidiliyordu. Bu durumda "liderimin dini-inancı benim de inancımdır" denilerek liderin bozuk fikirleri doğruluğu sorgulanmadan hemen kabul görüyordu. Ve bu uğurda savaşlar katliamlar yapılabiliyordu. Açıktan savaşmaya imkan olmayınca işler yeraltından yönetiliyordu. "Derin devlet" kavramının doğuşu da biraz böyledir.
Bugünkü futbol takımı taraftarlarının holiganları gibi düşünün. Bu uğurda gözünü kırpmadan adam öldürenler var. Veya siyasi görüşlerin aşırı fanatikleri gibi. Bu ülke bile sağcı-solcu fanatiklerin çekişmelerinden neler neler çekti. O dönemde çıkan bu ilk ayrılıkların nasıl türediklerini bu açıdan bakınca anlayabiliyoruz.


Mezhepler

MollaCami.Com