Bölümler | Kategoriler | Konular | Üye Girişi | İletişim
Asker, AK Parti ve Uludere karartması
ASKERİN topuk selamı Türk insanını kendinden geçirir.
Özellikle eski kuşak âsağcılarâ defalarca darbe yapan, hükümet deviren, başbakan asan asker selam çaktı mı, nihayet iktidar olduklarını sanırlar. Askerin dün neler yaptığını hemen unutmaya hazırdırlar. Ne de olsa, âasker bizim askerimiz, devlet bizim devletimizdirâ. Özlenen gerçekleşmiş, âasker-millet-devlet kaynaşmasıâ askerin itaati ve sadakatiyle sonuçlanmıştır.
Bilmezler ki, aslında o itaat ve sadakat görüntüsü askeri en sıkıştığı dönemde bile âiktidar ortağıâ haline getiriverir.
Son zamanlarda şahit olduğumuz gelişmeler böyle bir riskle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Askerle hükümetin ilişkisi, askerin sivil denetim altında olduğu bir tabloyu değil, birlikte hareket eden bir âasker-hükümet blokuâ görüntüsü veriyor. Sorun elbette âuyumâ değil, asker ve hükümetin bir âiktidar blokuâ gibi davranması. Böyle bir ilişki biçiminde taraflar birbirini korur ve kollar, ama asker üzerindeki âsivil denetimâ gerçekleşemez.
Uludere olayının soruşturulmasında altı aydan bu yana bir sonuca ulaşılamamasının nedeni, asker ve iktidar arasında kurulan âiktidar blokuâ. âBlokâun tarafları, iktidar paydaşlarını zorda bırakacak hamleler yapmaktan, açıklamalarda bulunmaktan kaçınıyorlar. Bu, sivillerin asker üzerindeki denetimini işlevsiz kılmakla kalmaz, sivilleri iktidar paydaşı olan askerin elinde ârehinâ konumuna da düşürür. Yukarıda âriskâ dediğim şey budur...
Uludere olayının normal şartlarda şimdiye kadar aydınlatılması gerekirdi eğer böylesi karmaşık ilişkiler olmasaydı. İnsanlar uçaklarla bombalanmış, ölenlerin sivil köylüler olduğu belli, görüntüler çekilmiş... Geriye, eldeki bilgilerin kim tarafından analiz edildiği ve bu analizlerden hareketle operasyon emrini kimin verdiğini tespit etmek kalıyor. Bunlar da eğer ârutinâ içinde cereyan etmişse bilinemeyecek şeyler değil.
Zor mu bunlar? Değil elbette. Peki neden yapılmıyor? Yapılamıyor? Çünkü yapısal, geçişken bir ilişki var bu işlerden sorumlu olan kurumlar arasında.
Uludere olayının önemi bu âilişkiyiâ çözmekte yatıyor. Ama daha derinlerde olan asıl önemli mesele, demokratik bir hukuk devletinde kamu otoritelerinin âşeffaf, hesap verebilirâ olması. Hele masum yurttaşların hayatı söz konusuysa. Daha bir, iki sene önce askerdeki ölümler konusunda ordunun şeffaf olmadığından yakınıyorduk. Bir askerin kendi komutanı tarafından ceza olsun diye eline tutuşturduğu el bombasının patlaması sonucu öldüğünün sonradan anlaşılması nasıl bir infial yaratmıştı? Bütün demokratlar, muhafazakarlar ordunun âşeffafâ olması gerektiğini dile getirmişti.
Şimdi neden sessiziz? Öldürülenler köylü olduğu için mi? Kaçakçı oldukları, yoksa Kürt oldukları için mi? İkiyüzlülük ve çifte standart bize sadece utanç verir...
âGenelkurmayâımıza güvenelimâ diyorlar. Peki ama nasıl? Şeffaf olmayan, hesap vermeyen, hatalarını itiraf edip hata yapanları cezalandırmayan bir yapıya nasıl güveneceğiz? Birilerinin size itaat etmesi, selam durması onları hatadan, yanlıştan, cezadan, yaptırımdan münezzeh yapmaz ki!
Birileri güç dengelerine bakarak, üstelik iktidarın paydaşı olarak âitaatâ etmeyi tercih edebilir. Onlar biliyorlar ki itaat ettikleri sürece korunacaklar.
Ayrıca daha ileri gitmeye de hazırlar. Dün iktidarla uğraşanlar, bugün Kemalist muhalefete karşı bildiri yayınlıyorlar. Aşkolsun valla, bravo!... Bu âjestâe bakıp orduya biraz daha sahip çıkmak isteyenler olabilir. Olsun, biz biliyoruz ki sivil denetim altındaki bir ordu, denetimi altındaki sivillerin rakiplerine kafa tutan bir ordu demek değildir. Sivil denetim, sevmediklerinize, beğenmediklerinize, fikirlerine katılmadıklarınıza âordumuzuâ kullanarak ayar vermek de değildir.
Yıllardır âiktidarın kurduâ haline gelen ordumuz müthiş hamleler yapıyor; 28 Şubatâta kaybettiği âdindar, muhafazakar sağâ kitleleri yeniden kazanmaya çalışıyor. Bunu bir yandan AK Parti hükümetinin yanında durarak, bir yandan da Kemalistlere hafiften sopa göstererek yapıyor. Kırdığı gönülleri kazanıyor, hükümetin koruyucu kanatları altına giriyor.
Ama iktidarı da bırakmıyor asker... 28 Şubatâta âpost-modernâ darbeyle ele almışlardı iktidarı, şimdilerde âpost-Kemalistâ yöntemlerle tutunmaya çalışıyorlar iktidara. Uludere sessizliği bunu başardıklarını da gösteriyor. Sahi, âen büyük askerâ, kimin askeri? Kemalistlerin mi, AK Partiânin mi?
İhsan Dağı / Zaman